Eğitim küçük yaşta başlamalıdır.Çocuk; yapısı bakımından bir bal mumu gibidir.Ona istediğimiz biçimi verebilecek en uygun zaman çocukluk çağıdır.
Yaş ağacı nasıl kolayca eğip büke bilirsek, çocuğu da önce ailesine sonra milletine ve insanlığa faydalı bir kişi olarak yetiştirmek elimizdedir.
Olgun yaştaki insanları,daha önce edindikleri alışkanlıklardan, inandıkları düşüncelerden ayırabilmek çok zor olduğu için,kişiyi kolay biçim verebilecek yaş ağaç gibi, çocukluk çağında ele alıp eğitmemiz gerekir.
"BAKARSAN BAĞ,BAKMAZSAN DAĞ OLUR."
Meyve ağaçları ile dolu bir bahçe bellenip budanmaz,ilaçlanmaz ise ürün vermez.Bu bakımsızlık bir kaç yıl sürünce o bahçe özelliğini yitirir.Dağ gibi yararsız olur.
İnsanın yararlandığı bütün eşyalar,oturduğu ev de bir meyve bahçesi gibidir.Bunların bakımları yapılmazsa bu eşyalar kısa zamanda kullanılmaz duruma gelir.Onlardan istediğimiz zaman yararlanamayız.Bu yüzden eşyalarımızın,yararlandığımız bütün aracın,gerecin bakımlarını zamanında yapmalı,onları kullanır durumda tutmalıyız.Yoksa onlarda elimizden gider.Atalar,"Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı kurtarır" diyerek bakımın önemini pek açık belirtmişlerdir.
ÇALIŞMAK ZORUNDAYIZ
Başkalarına muhtaç duruma düşmemek istiyorsak çalışmak zorundayız.
Çalışıp kazanabileceğimiz zamanı boş geçirmek doğru değildir.Yaz boyunca ötüp durup,kış için hiçbir hazırlık yapmayan ağustos böceğinin hikayesini bilirsiniz.Hazır zaman varken çalışmayan, zevk peşinde koşan,tembellik eden böceğin durumuna düşmemeliyiz.
Çalışamayacağımız günleri düşünerek hazırlık yapmalıyız.Zor günlerde işimize yarayacak,bizi aç kalmaktan kurtaracak bazı maddeleri bir kenara koymakta fayda vardır.
Sorunu başka açıdan
da düşünebiliriz;sağlığımız yerindeyken kazanacağımız mallar,çalışma gücümüzü kaybettiğimiz anda bizi sürünmekten kurtaracaktır.Çalışmadan rahat bir gelecek hazırlamak,iyi yaşamak mümkün değildir.Gençliğini ağustos böceği gibi boşuna harcayan,iyi bir eğitim almayan,bir işte dikiş tutturamayan insanın geleceği hiç hoş olmayacaktır.Geleceğimizi hazırlamak ve başarılı olmak için çalışmak zorundayız.
8 Ekim 2014 Çarşamba
3 Eylül 2014 Çarşamba
ANNE BABALARIN DİKKATİNE !
MEB'den okullara ergenlik uyarısı
MEB, bu yıl ilk kez ortaokula başlayacak öğrencilere uygulanacak uyum eğitimi için illere gönderdiği yazıda, ergenlik uyarısında bulundu.
Milli eğitim Bakanlığı (MEB), bu yıl ilk kez ortaokula başlayacak öğrencilere uygulanacak uyum eğitimi için illere gönderdiği yazıda, ergenlik uyarısında bulundu.
MEB, "uyum programına" ilişkin valiliklere yazı gönderdi.
Sadece okul öncesi ve ilkokula başlayan değil, ortaokula başlayan öğrencilerin de yeni bir okul ve öğrenme ortamıyla karşılaştığına dikkat çekilen yazıda, bu nedenle, 2014-2015 eğitim öğretim yılından itibaren 5. sınıf öğrencileri için de uyum programının uygulanmasının planlandığı ifade edildi.
Yazıda, ortaokul döneminde çocuğun, artık çocukluk döneminden çıkarak ergenlik dönemine girmeye başlaması, okul ve çevre değişikliği, derslerdeki akademik içerik ve düzeyinin farklılaşması, farklı ve çok sayıda ders çeşidi ve öğretmenle karşılaşılacak olması nedeniyle bu uyum programının önem taşıdığı belirtildi.
Bu bağlamda, 2014-2015 eğitim öğretim yılında; okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul ve imam hatip ortaokullarının birinci sınıfına başlayacak öğrencilerin uyum programının, 8-12 Eylül'de uygulanacağı kaydedildi.
Söz konusu uygulama kapsamında; okulun çevre ve fiziki koşulları, öğrencilerin gelişim düzeyleri dikkate alınarak öğrencinin okulu tanımasını ve uyumunu kolaylaştıracak okul uyum programının okul öncesi öğrencileri için okul öncesi öğretmenleri; ilkokul 1. sınıf öğrencileri için sınıf zümre öğretmenler kurulu; ortaokul 5. sınıf öğrencileri için ise okul müdürlüğünce branş öğretmenlerinden oluşturulan komisyon tarafından 1-5 Eylül'de hazırlanarak uyum haftasında uygulanması istendi.
Yazıda, program kapsamında öğrencilerle okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve okul personelinin tanıştırılması; müdür, müdür yardımcıları, öğretmenler ve diğer okul personelinin odaları, rehberlik birimleri, güvenlik görevlisi odası gibi okulun idari birimleri ile okul kütüphanesi, bilgisayar sınıfları, laboratuvar, konferans ve spor salonu ile kantin gibi mekanların gezdirilmesi istendi.
Okul çevresi, okuldaki hizmetler, mevzuat ve kurallar, okulun sosyal, kültürel ve sportif faaliyetleri, okulda ve çevresinde doğacak ihtiyaçlarını nasıl giderecekleri hakkında bilgi verilmesinin önerildiği yazıda, öğrencilerin ve velilerin birbiriyle tanışıp kaynaşmalarını sağlayacak etkinlikler yapılmasının uygun olacağı belirtildi.
Velilerin çocukların eğitimi konusunda daha duyarlı olmalarını sağlamak amacıyla okul, öğrenci ve veli ilişkisinin önemi, öğrencilerde oluşabilecek kaygılarda alınacak tedbirler gibi konularda rehber öğretmenler tarafından bilgilendirme yapılmasının tavsiye edilen yazıda, ortaokul 5. sınıf öğrencilerine, seçmeli derslerle ilgili detaylı bilgi verilmesi, öğrencilere yaka kartı takılarak onlara okul ortamında yönetici, öğretmen ve diğer personel tarafından isimleriyle hitap edilmesinin sağlanması istendi.
Yazıda, okul öncesi ve 1. sınıf öğrencilerimizin okula uyumlarını kolaylaştırabilmek için uygun ve gerekli görülen zaman ve şartlarda velilerin sınıf ortamına alınmaları, okul rehber öğretmenlerinin uyum haftası sürecine aktif olarak katılımlarının sağlanmasının uygun olacağı değerlendirildi.
2 Mayıs 2014 Cuma
EĞİTİMİN AKSAYAN YÖNLERİ
| ||
| ||
Bunun da yegâne sebebi, dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmek için zamanla
ortaya çıkan noksanlıkların giderilememiş olmasıdır. Bununla ilgili olarak
yapılan planlamalar ise hep siyasî ve resmî ideolojik hedefe
yoğunlaştırılmasıdır! “Eğitim Sistemimiz” böylece giderek militarist bir yapıya
büründürülmüştür! Sistemin düzeltilmesi konusunda zaman zaman bir takım
teşebbüslerde bulunulmuştur. Fakat maalesef kifayet etmemiştir. Çeşitli
dönemlerde yeniden tanzimata gidilmişse de, sadra şifa olamamıştır. Adeta, her
defasında Amerika yeniden keşfedilmeye çalışılmıştır (!) Hâlbuki asıl olarak bin
yıldan beri geliştirdiğimiz “Millî ve manevî kültürümüz”e sarılmamız, zamanın
şartlarına göre yapılacak değişmeleri onun üzerine bina etmemiz işin en doğru
olanı ve fıtratın icabı değil miydi? Ne yazık ki, bu kadar uzun zaman dilimi
içerisinde, gizli ve alenî bir çok tahribat yapılmıştır! Hem de iyileştirme
adına! Yakın tarihimiz bunun misalleriyle doludur. Öyle ki, akıl almayacak kadar
sinsi ve çok yönlü olan bu tahribatların tamir edilmesi adeta imkânsız hale
getirilmiştir. Onun için bu konuda gösterilecek ciddiyet ve samimiyetin de önü
kesilmiş oluyor.
Halihazırda tatbikattaki eğitimin bir çok noksanlıkları sayılıp dökülür. Meselâ; öğretmen kifayetsizliği, okul ve derslik kifayetsizliği, âlet, edevat ve malzeme kifayetsizliği, eğitime ayrılan bütçe kifayetsizliği ve sair bir takım ihtiyaçlar konusu hiç gündemden düşmez. Eğitimdeki bütün başarısızlıklar da buna bağlanır. Oysa, öyle noksanlıklar var ki, bahis mevzuu olan bu noksanlıklar onun yanında hiç kalır. Meselâ, en başta görülen noksanlık, eğitimin din, ahlâk, maneviyat ve insanlık duygularından mahrum edilmesidir. Çünkü sistem, materyalist (Maneviyatı dışlayan, maddeci) temeller üzerine oturtturulmuştur. Peki bu eksikliklerin husûle getirdiği boşluklar ne ile doldurulabilir? Günümüzde ardı arkası gelmeyen bunalımlar, cinayetler, kaos terör, uyuşturuculuk, her çeşit zararlı alışkanlıklar ve hatta muvazzaf üst rütbeli ordu mensuplarının, halka karşı örgüt kurması, casusluk ittihamları ve sair çeşitli yolsuzluklar bu boşluktan ileri gelmiyor mu? BEDİÜZZAMAN’A KULAK VERMELİBu hususta Bediüzzaman Said Nursî (ra) Hazretleri, 1940’lı yıllarda Adalet Bakanı ve Risale-i Nurla alâkadar olan mahkemelerin hâkimlerine hitaben izah ettiği mühim tesbiti şöyle: “ ... Evet, hürriyetçilerin (Osmanlı döneminde, iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi idarecilerinin) ahlâk-ı içtimâiyede (toplum ahlâkında) ve dinde ve seciye-i millîyede (dînî ve millî ahlâkta) bir derece lâubâlilik (önemseme, gevşeklik) göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden, şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, nâmuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtisi, (gelecek nesli) seciye-i dîniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz” “... Evet, eski Terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an’anat-ı milliye ve İslâmiyeye (İslâmî ve millî örf ve adetlere) karşı yüzde elli lâkaydlık (ilgisizlik) gösterildiği halde, elli sene sonra, yüzde doksan nefs-i emareye tabi olup (nefsin meşrû olmayan arzularına bağlı olup) millet ve vatanı anarşiliğe (bozgunculuğa) sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi,” (Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 20.) Bediüzzaman Hazretlerinin elli sene sonra dediği 1990’lı yılları çoktan geride bırakmış bulunuyoruz. Ayrıca, Bediüzzaman Hazretlerinin belirttiği “Terbiye-i İslâmiyeyi” alanlardan meydandaki % 50’den de kimse kalmamışken, devlet ve millet olarak bu konuda ne düşünüyoruz? Aynı laubalilik ve lâkaytlık fazlasıyla devam etmiyor mu? Bu çok mühim tesbite ne zaman kulak vereceğiz? Bence lâkaydlık ve laubaliliğin ötesinde, vurdumduymaz bir toplum haline getirilmişiz. En başta toplumun can damarı olan eğitim yuvalarında ve “Karma Eğitim” adı altında ahlâksızlığın giderek tırmanışını sessizce seyrediyoruz. Adeta uyuşturulmuş bir vaziyetteyiz. Neredeyse her türlü âhlâksızlığı hoş görmeye başladık. Bu korkunç gelişme de zaman zaman karşımıza çeşitli toplumsal musîbet ve bunalım şeklinde çıkmaktadır. Bütün bunların yegâne çaresi, gerçek manada millî ahlâkımıza, inancımıza tam olarak sahip çıkıp, “Eğitim Sistemimizi” ona göre şekillendirmemizdir. Yani aslımıza dönüp, öz değerlerimize sahip çıkmamızdır. Aksi taktirde, (Allah (cc) korusun)çok korkunç akibete duçar olabiliriz! |
21 Nisan 2014 Pazartesi
EĞİTİMDEKİ DÜNYEVİLEŞME HASTALIĞI
| ||
| ||
Bu olumsuz hızın yansımalarını eğitimde ve eğitimcide de görmek mümkündür.
Bakınız devletin eğitim kurumlarına; ‘Arşiv’ adı altında ihsas edilen depolar yığınla araç gereç mezarlığına dönmüş adeta… Kırtasiyesinden tutun bina onarımına kadar müthiş bir bolluk mevcuttur… Tasarruf tedbirleri adı altında genelgeler yayınlanır, fakat arzu edilen olumlu sonucun alındığı inandırıcılıktan uzak görülmektedir… Bütün bunların yanı sıra eğitime yatırım altında eğitime harcananların bir dünyevîleşme manzaraları izhar etmektedir. Tutumlu olmak tutumluluğa riayet etmek maalesef hep dilde ve kâğıt üstünde kalmaktadır. Hiç unutmam öğretmenlik yıllarımızda tebeşir bulmakta ve temin etmekte zorluklar yaşardık. Dışarılarda bulunan beyaz küçük ve yumuşak taşlarla sınıftaki kara tahtalar üzerinde yazmak yoluyla eğitim – öğretim yaptığımızı. Şimdiler akıllı tahtalar, bedava ders kitapları, okullar doğalgazlı, sınıflar elektrikli aydınlatmalı gibi ileri seviyede maddî imkânlar mevcuttur. Şekil itibariyle çokta güzel okullar yapılmakta, içleri modern araç ve gereçlerle donatılmaktadır. Yani fizikî ve donanım açısından bir hayli ileri mesafede olan eğitimimiz maalesef gelişen ve değişen çağımız şartlarına uygun bir sistemle yönetilmek ve idare edilmekten uzaktır. Yeni şekilcilik itibariyle dünyevîleşmenin zirvesinde seyr eden eğitim kurumlarımız müfredat ve iyi yetiştirme unsurlarında sınıfta kalmaya devam etmektedir. Eğitimde dünyevîleşmenin bir başka versiyonuda eğitimcide görünmesidir. Güzel ve hayırlı bir meslek sahibi olmanın verdiği sonuç hamd ve şükrün yanı sıra gelecekte maddî ve manevî değerlere sahip çıkması yönünde ellerinin altındaki körpe dimağları olumlu yönde eğitmeleri iktiza eder; eğitimcilerin… Eğitimci gibi onurlu bir meslekle kazandırılacak meselelerin doğru şuurunu esas alarak gerek hayatı ve gerekse icra ettikleri mesleklerini büyük sorumluluklarla icra etmeleri gerekmektedir. İnsanın iki boyutlu bir varlık olduğu realitesinden hareketle, eğittikleri çocukların ruhî eğitimlerinde sağlam kriterlerle mücehhez olmaları yönünde hareketi esas almaları lâzım ve elzamdır. Meslekleri dışında kendi dünyalarında, kendilerini doğru istikamette yenileyerek çalışmalar yapmaları sürekli ve düzenli bir okuma alışkanlığının yanı sıra araştırıcı ve geliştirici istikamette çalışmalıdırlar. ‘Boş’ denilen vakitlerde maddiyata yönelik sohbetlerden kaçınılmalı, ülke insanımız manevî ve millî değerlerimize yönelik projeler üreterek hareketi esas almalıdırlar. Nezih ve olumlu tutum davranışı benimseyip hayatıyla bu olguları yaşadıkları gibi dil unsuru ile de yaptıkları iyilikleri etraflarına yansıtmalılar… İyi bir insan vasıflarına hayiz oldukları gibi, iyi bir eğitimci olmaları da gerekmektedir. Sonuçta toplum içinde ‘örnek insan’ profilini hem lisanî halleri ve hem de lisanî kalbiyle samimî bir şekilde gidermeleri gerekmektedir. Zira, toplumumuzda eğitimciye karşı gösterilen sıcak ilgi ve alâkanın karşılığını böylesine olumlu tutum ve davranışlarla vermeleri mümkündür diyoruz. Maddiyatın dünyevîleşmede önemli unsur olduğu muhakkaktır. Dünyevîleşmeye giden yolun maddiyata ziyade değer vermekten geçtiğinin bilinmesi gereken bir olgudur. Dünyevîleşme gibi bir tehlikenin topyekûn cemiyetimize sirayet etmesinin önemli engellerinden birisi de eğitim ve eğitimciden geçmektedir. Bozuk rejimin kıskacına aldığı, Eğitim sistemi ve bunu elinde tutan devletinde, eğitimcinin de bu hususiyetlere çok dikkat etmeleri gerekmektedir. Ülke ve insanımızın istikbali adına, topyekûn bir kalkınmanın yolu sadece dünyevîleşmeden geçmiyor… Japonya, bu hususa bariz bir örnek olsa gerek.
Mustafa Öztürkçü
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)