2 Mayıs 2014 Cuma

EĞİTİMİN AKSAYAN YÖNLERİ

Eğitim sistemimizin noksanlıkları 01.05.2014
90 seneden beri ülkemizde tatbik edilen eğitim sistemimiz bir türlü rayına oturtulamamıştır.
Bunun da yegâne sebebi, dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmek için zamanla ortaya çıkan noksanlıkların giderilememiş olmasıdır. Bununla ilgili olarak yapılan planlamalar ise hep siyasî ve resmî ideolojik hedefe yoğunlaştırılmasıdır! “Eğitim Sistemimiz” böylece giderek militarist bir yapıya büründürülmüştür! Sistemin düzeltilmesi konusunda zaman zaman bir takım teşebbüslerde bulunulmuştur. Fakat maalesef kifayet etmemiştir. Çeşitli dönemlerde yeniden tanzimata gidilmişse de, sadra şifa olamamıştır. Adeta, her defasında Amerika yeniden keşfedilmeye çalışılmıştır (!) Hâlbuki asıl olarak bin yıldan beri geliştirdiğimiz “Millî ve manevî kültürümüz”e sarılmamız, zamanın şartlarına göre yapılacak değişmeleri onun üzerine bina etmemiz işin en doğru olanı ve fıtratın icabı değil miydi? Ne yazık ki, bu kadar uzun zaman dilimi içerisinde, gizli ve alenî bir çok tahribat yapılmıştır! Hem de iyileştirme adına! Yakın tarihimiz bunun misalleriyle doludur. Öyle ki, akıl almayacak kadar sinsi ve çok yönlü olan bu tahribatların tamir edilmesi adeta imkânsız hale getirilmiştir. Onun için bu konuda gösterilecek ciddiyet ve samimiyetin de önü kesilmiş oluyor. 
Halihazırda tatbikattaki eğitimin bir çok noksanlıkları sayılıp dökülür. Meselâ; öğretmen kifayetsizliği,  okul ve derslik kifayetsizliği, âlet, edevat ve malzeme kifayetsizliği, eğitime ayrılan bütçe kifayetsizliği ve sair bir takım ihtiyaçlar konusu hiç gündemden düşmez. Eğitimdeki bütün başarısızlıklar da buna bağlanır. Oysa, öyle noksanlıklar var ki, bahis mevzuu olan bu noksanlıklar onun yanında hiç kalır. Meselâ, en başta görülen noksanlık, eğitimin din, ahlâk, maneviyat ve insanlık duygularından mahrum edilmesidir. Çünkü sistem, materyalist (Maneviyatı dışlayan, maddeci) temeller üzerine oturtturulmuştur. Peki bu eksikliklerin husûle getirdiği boşluklar ne ile doldurulabilir? Günümüzde ardı arkası gelmeyen bunalımlar, cinayetler, kaos terör, uyuşturuculuk, her çeşit zararlı alışkanlıklar ve hatta muvazzaf üst rütbeli ordu mensuplarının, halka karşı örgüt kurması, casusluk ittihamları ve sair çeşitli yolsuzluklar bu boşluktan ileri gelmiyor mu? 
BEDİÜZZAMAN’A KULAK VERMELİBu hususta Bediüzzaman Said Nursî (ra) Hazretleri, 1940’lı yıllarda Adalet Bakanı ve Risale-i Nurla alâkadar olan mahkemelerin hâkimlerine hitaben izah ettiği mühim tesbiti şöyle:
“ ... Evet, hürriyetçilerin (Osmanlı döneminde, iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi idarecilerinin) ahlâk-ı içtimâiyede (toplum ahlâkında) ve dinde ve seciye-i millîyede (dînî ve millî ahlâkta) bir derece lâubâlilik (önemseme, gevşeklik) göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden, şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, nâmuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtisi, (gelecek nesli) seciye-i dîniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz” “... Evet, eski Terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an’anat-ı milliye ve İslâmiyeye (İslâmî ve millî örf ve adetlere) karşı yüzde elli lâkaydlık (ilgisizlik) gösterildiği halde, elli sene sonra, yüzde doksan nefs-i emareye tabi olup (nefsin meşrû olmayan arzularına bağlı olup) millet ve vatanı anarşiliğe (bozgunculuğa) sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi,” (Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 20.)
Bediüzzaman Hazretlerinin elli sene sonra dediği 1990’lı yılları çoktan geride bırakmış bulunuyoruz. Ayrıca, Bediüzzaman Hazretlerinin belirttiği “Terbiye-i İslâmiyeyi” alanlardan meydandaki % 50’den de kimse kalmamışken, devlet ve millet olarak bu konuda ne düşünüyoruz? Aynı laubalilik ve lâkaytlık fazlasıyla devam etmiyor mu? Bu çok mühim tesbite ne zaman kulak vereceğiz? Bence lâkaydlık ve laubaliliğin ötesinde, vurdumduymaz bir toplum haline getirilmişiz. En başta toplumun can damarı olan eğitim yuvalarında ve “Karma Eğitim” adı altında ahlâksızlığın giderek tırmanışını sessizce seyrediyoruz. Adeta uyuşturulmuş bir vaziyetteyiz. Neredeyse her türlü âhlâksızlığı hoş görmeye başladık. Bu korkunç gelişme de zaman zaman karşımıza çeşitli toplumsal musîbet ve bunalım şeklinde çıkmaktadır. Bütün bunların yegâne çaresi, gerçek manada millî ahlâkımıza, inancımıza tam olarak sahip çıkıp, “Eğitim Sistemimizi” ona göre şekillendirmemizdir. Yani aslımıza dönüp, öz değerlerimize sahip çıkmamızdır. Aksi taktirde, (Allah (cc) korusun)çok korkunç akibete duçar olabiliriz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder