6 Ağustos 2013 Salı

GERÇEK SAİD:BEDİÜZZAMAN


Gerçek Said: Bediüzzaman

Said Molla’yı az da olsa tanımış olduk. Peki aynı dönemlerde yaşayan Üstad Bediüzzaman ne yapıyordu?

Yıl 1922.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ve İstanbul’un işgalinin ardından, İngilizler Osmanlı yönetimi üzerinde yoğun baskı kurma çabası içinde.

Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye azâlarından olan Said Nursi, İstanbul’daki tüm güç ve etki alanlarından kendi amaçları doğrultusunda faydalanmak için her aracı kullanan işgalci İngilizlerin ve işbirlikçilerinin bölücü ve yıkıcı tesirlerine karşı koymak için mücadele vermekte.

İngilizlerin Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye aracılığıyla Anadolu’daki Kuva-yı Milliye’yi kınayan broşürler yayınlaması talebine şiddetle karşı çıkanlardan birisiydi Üstad Bediüzzaman.

Yine İngilizler, 10 Nisan 1920 tarihinde Saray’a baskı yaparak, Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesi veren grupların isyancılar olduğuna ve onlarla savaşıp bertaraf etmelerinin bütün Müslümanların omuzlarına bir vecibe olarak yüklendiğini ifade eden fetva yayınlamaya mecbur etmişlerdi. Said Nursi, mezkûr fetva aleyhinde kaleme aldığı bir makalesinde şunları ifade etmişti:

“İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve Meşihat’ın fetvası mualleldir; mesmu’ olamaz. Düşman istilâsına karşı harekete geçenler asi değillerdir. Fetva geri alınmalıdır.” (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Nesil Yayınları, 2005, s. 255.)

İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucusu Said Molla yine işgalci İngilizlerin yönlendirmesiyle Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurulmasında önemli rol oynamıştı. Bu cemiyetin önde gelen isimleri, Doğu bölgesinde özerk bir Kürt devletinin kurulması yönünde Said Nursi’nin desteğini kazanabilmek için çeşitli teşebbüslerde bulundular. Fakat o, gelen teklifleri kesin bir ifadeyle reddetti. Üstelik bununla da kalmayıp, Türklerle ittihada zarar verebilecek her türlü hareketi kınadı. Sözü edilen maksada yönelik Said Nursî’ye gelenlerden birisi, mezkur cemiyetin başkanı olan Seyyid Abdülkadir’e Said Nursi’nin verdiği cevap şu oldu:

“Allah-u Zülcelâl Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’de, [mealen] ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever’ [5:54] diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlâhî karşısında düşündüm, bu kavmin bin yıldan beri âlem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, dört yüz elli milyon hakikî Müslüman kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem.”(Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s. 233-234.)


Bediüzzaman, İngilizlere karşı

Said Nursi’nin, o dönemde İngilizlere karşı yaptığı mücadelenin en etkili vasıtalarından birisi Hutuvât-ı Sitte isimli risalesi oldu. Bediüzzaman, bu eserinde, İngiliz ve Yunanlıların, Müslümanlar arasında ihtilaf ve kavga çıkarmak için kullandıkları altı yöntemi açıklıyordu. Said Nursî, daha sonraki dönemlerde telif ettiği eserlerinde bu risaleyi, “İstanbul’daki efkâr-ı ulemâyı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmet eden” ve “İstanbul’u işgal eden İngilizlerin başkumandanının dehşetli planını kıran” bir eser olarak tarif eder. Kendi ifadesiyle bu plan, “İslâm içinde ihtilaf atıp, hatta Şeyhülislâm ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek itilâfçı, ittihatçı fırkalarını birbiriyle uğraştırmasıyla Yunanın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırlamaktı.” (Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Yayınları, 1996, C. 1, s. 1070)

Said Nursî’nin halk üzerindeki tesirini fark eden İngilizler ne mi yaptılar?

Cevap basit:

Derhal ondan kurtulmanın yollarını aramaya başladılar.

O sıralarda Bediüzzaman’ın yanında bulunan Molla Süleyman isimli talebesinin aktardığı şu hatırada önemli mesajlar bulunuyor:

“Divanyolu’na müteveccihen yola koyulduk. Mısırlı Said Molla (Mısır’da bir süre bulunduğu için bu unvanla aktarılmış) vardı. İngiliz Muhipleri Cemiyeti ikinci başkanı, itikatsız birisi, mason muydu neydi? Bu adam Haz*ret-i Üstad’ı İngilizlere ihbar ediyor. Üstad’ın şeklini, şemailini, kıyafetini, kaldığı yeri haber veriyor. Çünkü Hazret-i Üstad İngi*lizlere gazetelerde yazdığı yazılarda müthiş hücumlar ediyordu. …

Bir gün Ayasofya meydanında, işgal kuvvetlerinin askerleri bekliyorlardı. Üstad’ı yakalamak üzere idiler. Ben çok korktum. Bana dedi: ‘Süleyman sen arkamdan gel. Peşimi bırakma.’ Bu arada Yasin Sûresi’nden ‘Biz hem önlerinden bir set, hem arkalarından bir set çektik. Böylece onları sarıverdik. Artık görmez*ler” [36:9] meâlindeki âyeti okuyordu. Onlar bizi göremediler. Hemen yanlarından geçip eve geldik. Kapıyı vurdum, kapının açılması bi*raz gecikince içerdeki arkadaşa, ‘Çabuk aç kapıyı, yanımda Be*diüzzaman var’ dedim. Hemen kapıyı açtı ve içeri girdik. Hazret-i Üstad, divana oturdu. Ben ayaklarından çizmelerini çıkardım. Sonra bana sordu:

‘Süleyman ne anladın bu işten?’

‘Efendim, bilmiyorum’ dedim. Buyurdu ki:

‘İşgal kuvvetleri beni vurmak için emir almışlar. Ben seni kur*tarmak için öyle yaptım. Ben sana acıdım. Çünkü senin silahın yoktu. Yoksa ben onlardan on tanesini sıraya dizmiş ve hedefe almıştım. Ben ölene kadar onlardan en az on tanesini öldürür*düm.” (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s. 238-240.)

Bir yanda İngilizlerin ölüm listesine aldığı Said Nursi, diğer yanda İngilizlerin adamı Sait Molla.

Aralarında en küçük bir yakınlık, bir benzerlik görebilen, bir bağlantı kurabilen var mı?


* Bu haber Risale-i Nur Araştırma Merkezi tarafından hazırlanmıştır. Kaynak gösterilerek veya izin alınarak yayınlanabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder