4 Kasım 2024 Pazartesi

VELİLERİN GÖREVLERİ

 Çocuklarımıza iyi insan olmayı öğretmek öğretmenlerin görevi olmamalı.

Emekli öğretmenim, 

ancak bir ebeveyn ve torun sahibi olarak konuşuyorum; öğretmenlerimizden bizim yapmamız gereken şeyleri yapmalarını istiyoruz. Öğretmenler öğrencilerin gelişimlerine yardım etmekten mutluluk duyarlar, ancak çocuklarımıza iyi birer vatandaş olmayı öğretmek onların görevi değil. Biz çocuklarımıza iyi insanlar olmayı öğretirken öğretmenler de bundan yararlanan insanlar olmalı.  

Öğretmenler çocuklarıma “lütfen” ya da “teşekkür ederim” demeyi öğretmek zorunda kalmamalı. Öğretmenler, benim zaten terbiye verdiğim çocuğumun davranışlarından yararlanan insanlar olmalı.

Öğretmenler çocuklarıma zorbalık yapmamayı öğretmek zorunda kalmamalı. Zorbalık yapmamayı ve diğer çocuklara sataşmamayı kendi çocuğuma öğretmek benim işim. Çocuklarımı nazik ve düşünceli insanlar olarak yetiştirmeliyim ve öğretmenler de bundan yararlanan insanlar olmalı.

Öğretmenler çocuklarımıza otoriteye saygı göstermeyi öğretmek zorunda kalmamalı. Öğretmenler, bunu onlara zaten öğretmiş olan eşim ve benden yararlanan insanlar olmalı. Öğretmeni oğlumdan bir şey yapmasını istediğinde “tabii, öğretmenim” demesi ya da en azından saygılı bir şekilde “neden” diye sorması gerektiğini ona zaten öğretmiş olmalıyım.

Öğretmenler kızıma sosyal medyanın tehlikelerini öğretmek zorunda kalmamalı. Çocuğuma henüz 12 yaşındayken akıllı telefon alma ve ondan, telefonla beraber gelen sorumluluğu anlamasını bekleme “aptallığını” gösteren onlar değil çünkü. Ben kızıma Facebook, Instagram, Snapchat ve diğer sosyal medya sitelerinin zorbalar ve sapıklarla dolup taştığını çoktan öğretmiş olmalıyım ve kızımın öğretmenleri bu durumdan yararlanan insanlar olmalı.

Öğretmenler oğluma hijyen kurallarını öğretmek zorunda kalmamalı. Ona düzenli duş almayı, temiz olmayı ve kıyafetlerini yıkamayı öğretmesi gereken kişi benim. Öğretmenler benim bu davranışımdan yararlanan insanlar olmalı.

Öğretmenler çocuklarıma dünyadaki tek insanın kendileri olmadığını; koca evrenin onların etrafında dönmediğini; kelimelerinin ve davranışlarının önemli olduğunu; kibarlığın kabalıktan daha çok işe yaradığını; bazen susmak gerektiğini; okuldayken telefonu dolapta kilitli tutmanın onlara “acı” vermeyeceğini; elektriği, suyu, bilgisayarları, yemeği ve çocuklarımın başarısını isteyen ilgili öğretmenleri olan bir okula gittikleri için ne kadar şanslı olduklarını öğretmek zorunda kalmamalı.  

Çocuğunuzun okuma yazmayı neden öğrenemediğini merak ettiğinizde, yukarıda sıralanan her şeyi öğretmek zorunda kalmanın öğretmenlerimizin okuma yazma öğretme kabiliyetlerine ciddi şekilde engel olduğunu lütfen unutmayın.  

Yukarıda saydığım şeyleri öğretmek öğretmenlerden beklenmemeli. Bunları çocuklarımıza biz öğretmeliyiz ve öğretmenler de bundan yararlanmalı. Ebeveynler olarak okulda hayat dersleri değil, okulla ilgili şeyler öğrenmeye hazır olan çocuklarımız için daha iyi bir iş çıkarmalıyız.  

Yine de bir ebeveyn olarak, ailevi görevlerimde bazen başarısız olduğumun farkındayım. Ancak böyle durumlarda, çocuğuma “lütfen” ve “teşekkür ederim” demeyi, sosyal medyanın zararlarını, kişisel hijyenine dikkat etmesi gerektiğini hatırlatan; çocuklara iyi birer insan olmayı öğreten, kendini işine adamış öğretmenlerin varolduğunu bilmek içimi rahatlatıyor.

Rafet Özcan


ÇOCUĞUN ARKADAŞLARI

 Anne baba ne kadar mükemmel olursa olsun, çocuklar için arkadaşlarının yerini tutamaz.

Arkadaşlarından öğrendiklerini anne babasından öğrenemez.

Çocuklar, 2 yaşında yalnız oynarlar.

4 yaşına doğru grup halinde oyun dönemi başlar. 4 yaşında oyuncak için kavgaları olur.

3-5 yaşındaki çocukların yarısından fazlasının, hayali arkadaşları vardır. Kız çocuklarının hayali arkadaşa sahip olma oranı erkek çocuklardan fazladır. 7 yaşındaki çocuklarda hayali arkadaşlık sona erer.

Çocuk 5-6 yaşlarında, ailesiyle sıkı bağlarının çözüldüğü görülecek.

Çocuk, 6 yaşına kadar başkalarından farklı olduğunu, kendini ifade etmeyi, sosyal toplumsal bir varlık olduğunu bilir.

Çocukların arkadaşlık ihtiyaçları bebeklikten başlar, 3-4 yaşlarında arkadaşlık kurulmaya başlar.

2-3 yaşındaki çocuklar oyun arkadaşlarını sıklıkla değiştirirler. 5 yaşına geldiğinde sürekli oynadığı birkaç arkadaşı olmaya başlar.

2-5 yaşındaki erkek çocuklar kız çocuklarına göre daha saldırgan olur. Çocuk okula başladığında, yakın çevresinde ve komşu çocuklarıyla bir araya gelir ama yakın arkadaşlık kuramaz.

Çocuğun çalışkan, sıra dışı, neşeli, konuşkan olması arkadaş sayısın artırır. Her yaştaki çocuklar arkadaşlarından etkilenir. Bir bebek dahi bir bebeği gördüğünde onu taklit eder.

Çocuk, okulda arkadaşlarıyla grup oyunları oynamaya başladıktan sonra büyükleriyle oturmaktan sıkılır. Artık tüm ilgi oyun üzerine kurulmuş olur. Arkadaşlarına koşmak ister. Hayatta en önemli şeyi arkadaşları olmuştur.

Anne babalar iyi eğitilmiş bir çocuğun kötü arkadaşlar edineceğinden sürekli korkarak onun arkadaş seçimine fazla müdahale etmemeli, hafiye gibi onu izlememelidir.

Ailenin çocukla iletişimi ne kadar iyiyse, iyi arkadaş seçmesi de o ölçüde iyi olacaktır. Okul çağı çocuğun bilinçlendiği, kişiliğinin oturacağı önemli bir dönemdir. Bu çağda çeteleşme (gruplaşma) masum bir şekilde başlar. Çocuklar grup içindeki arkadaşların düşünce ve davranışlarından etkilenir. Arkadaşları ailenin önüne geçer. Çocuk gruptaki aidiyet duygusundan büyük haz alır. Arkadaşlarına güçlü duygular ile bağlanır. Bencillikleri ortadan kalkar. Çocuk paylaşımcı, iş birliğine açık, yardımlaşan faydalı biri olur. Ailenin sevgi gösterisinde bulunması, iyi iletişim kurması, açık tavırlı olması, çocuğun çete veya gruplardan zarar görmeden ailesine bağlanmasına yardımcı olur.

Çocuk ilgi merkezi olmaktan çıktığında kavga çıkarır.

Çocuğun küsmeleri kısa sürelidir. Çocuk sevgiyi ya da şiddeti görerek, hissederek öğrenir. Bunu da arkadaşları ile ilişkilerinde gösterir. Bu da çocukluk döneminde oyunlarla gerçekleşir. Oyunlarda, yetişkinlik dönemindeki hayatın provası yapılır. Oyunlarda, başkalarının haklarına saygı duyma, kurallara uyma, kendisini toplumun kabul edebileceği tarzda ifade edebilme dersleri vardır.

Anne ve babalar, çocuklarına arkadaş değil ana-baba olmalılar. Arkadaşlıkta eşitlik bulunur. Oysa siz onunla eşit değilsiniz, anne-babasınız. Çocuğunuzla arkadaş olunmamalı.

Çocuğun arkadaşlarını tanımak, anne babanın görevleri arasında olmalıdır. Arkadaş, düştüğünde elinden tutan, parası olmadığında kendi cebindekini paylaşan kişidir. İhanete uğrayan birisi için arkadaşlık sadakattir. Sorunlarının ağırlığı karşısında yalnız bırakılan için, paylaşımdır. Ayrıca moda olan internet arkadaşlığına ailelerin çok dikkat etmeleri gerekir. Ailesin de sıcak ilgiyi görmeyen çocuk, arkadaşlarının eseceği rüzgâra göre yön alır.

Misbah Eratilla

BOŞANMALAR VE AİLE KAVGALARI

 Boşanmalar ve aile kavgaları

Manevi değerlerimizi hedef alan ve artarak devam eden yozlaşmaların, ahlâkî aşınmaların herkesi etkilediği bir gerçek.

Bazen medyadan haberdar olduklarımızın çok ötesinde bizzat yakın-uzak çevremizden şahit olduğumuz, gittikçe artan, boşanma ile sonuçlanan aile kavgaları bu işin ne derece vahim olduğunu gösteriyor.

Bu fani ve geçici dünyada her insanın huzuru ve mutluluğu için hususi bir cenneti olması gereken aile hayatı; hangi saiklerle böyle çekişmelerin merkezi hale geldi? Ufak tefek sıkıntılar, problemler neden eşler arasındaki kavgalara hatta ayırılmalara sebep oluyor?

Birbirileriyle severek evlenen eşler neden kavgalara, çekişmelere meydan veriyorlar?

Şimdi kendi çevremden muttali olduğum ve maalesef boşanma ile son bulan aile geçimsizliklerinden bazı örnekler sunmak istiyorum. 

İkisi de dindar olan eşlerden aile reisi konumundaki erkek, hanımına: “Bir yere gidecek olursan haberim olsun istiyorum.” diyor. Hanım ise: “Ne münasebet, sen bir yere giderken benden izin istiyor musun ki ben de senden izin alayım?” diyerek bu isteği reddediyor ve beraberinde boşanma geliyor.

Birbirilerini beğenerek evlenen eşlerden hanım beyine: “Ben evimize misafir kabul etmeyi sevmiyorum” deyince bey: “Hanım senin de annen baban ve kardeşlerin var benim de var. Onlar da mı evimize gelmeyecekler?” diyor. Hanım: “Evet onlar da evimize gelmesinler.” deyince eşler arasında tartışma başlıyor ve boşanma ile son buluyor.

Yine birbirilerini beğenerek evlenen çiftlerden fıtraten erkeğin içe kapanık, olması; nedeniyle aile reisliğini hanım üstlenmiş. Bir gün hanımı beyine; “Şu arkadaşların ile alâkanı kes. Benden habersiz gezme” gibi talimatlar veriyor ve netice boşanma…

Toplumun geleceğini tehdit eden ve çoğu boşanmayla sonuçlanan aile kavgalarını dert edinen ve çözüm noktasında bu işe kafa yoran ehil kişi veya kesimler var mı?

Eğitimciler, sosyologlar, psikologlar neredesiniz? Biraz da bu içler acısı duruma kafa yorsanız…