20 Eylül 2013 Cuma

EĞİTİM SORUNLARI 2

“Millî Eğitim”in çöküşü (2)

20 Eylül 2013, 09:39
Cevher İlhan
Eğitimde sorunlar devam ediyor…

Türkiye’de eğitimin kronikleşmiş temel problemleri duruyor. Gerçek şu ki siyasî iktidar günübirlik, çoğu kez kamuoyunun gazını alan popüler söylemlerle ve makyaj değişikliklerle kalıyor. Meselenin esasına inilmiyor. Köklü çözümler getirilmiyor. Eğitim mâceralara sürükleniyor…
Zira MEB Teşkilât yasalarından uzman öğretmenliğe, 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat’a eğitim ve öğretimin birleştirilmesi) dayanan 222 sayılı “Eğitim ve Öğretim Kanunu’ndan 1739 sayılı Temel Eğitim Kanunu”na kadar, eğitimi bu hale düşüren yasalar yürürlükte.
Önce 13 yıla çıkarılan, sonra “4+4+4”le 12 yıla indirilen “zorunlu temel eğitim”e karşılık, Türkiye’de AB müktesebatının önerileri arasında yer alan meslekî ve teknik eğitimin ortaöğretim seviyesinde ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılması hâlâ başarılmış değil. Bu yıl liselere girişte “yeni sistem” yüzünden 574 bin öğrencinin açıkta kalıp “düz liseler”e yönlendirilmesi bunun göstergesi…
Her ne kadar halka karşı her fırsatta “Atatürk ilke ve inkılâpları” cenderesindeki “dayatmacılık”tan yakınılsa da, uygulamada “ders müfredatı”ndan “andımız”a kadar hiçbir düzeltme yok.
Diğer yandan, büyük şehirlerde bile 40’tan fazla öğrencinin doldurulduğu “kalabalık sınıflar” sıkıntısından öğretmen eksikliğine, müstahdem ihtiyacından arızalı taşımalı eğitime, pansiyon ve burs hizmetlerinden bütçe yetersizliğine kadar sorunlar aşılmış değil.
Her sene “para toplanmayacağı” taahhüd edilmesine mukabil, okul yöneticileri çeşitli isimler altında velilerden “bağış” toplamak mecburiyetinde kalıyorlar…
Özetle, kamuoyunda yeterince tartışılmayıp alelacele başlatılan “4+4+4”le fizikî problemler daha da artmış. Yaz tatiliyle âdeta tatile giren eğitim problemleri okulların açılmasıyla yeniden devreye giriyor.

TAHRİBAT DEVAM EDİYOR…
Mesela “her okula bilişim teknoloji sınıfları” vaadi yerine getirilmemiş. Altyapısı hazırlanmadan ilân edilen, hâlen birçok pilot okulda bile uygulama alanı bulamayan “Fatih projesi”nin akıbeti belli değil. Eğitimciler, Amerika gibi eğitime büyük bütçeler ayıran ülkelerin bile pek itibar etmedikleri “tablet bilgisayar”ın eğitime katkısından emin değiller.
Her ne kadar “önleminin alınacağı” söylense de, tablete alışan öğrencilerin kalem – defter ve kitaptan kopacağından, kolaycılığın zaten noksan olan araştırma isteğini tamamen bitirip tembelliğe iteceğinden, en tehlikelisi öğrenciyi bilgisayar ve internet illetine iyice müptelâ edeceğinden endişeliler…
Diyanet İşleri Başkanı’nın tesbitiyle âdeta bir “zehirli aygıt” haline gelen sosyal medyayla, son yıllarda devlet eliyle tervic edilen ve sayıları çeşitlendirilen, başta çocuklar ve gençler olmak üzere bütün toplum için bir fecaat haline gelen ve bir tıklamayla “paralı sanal kumar tuzağı”na düşülmesinden, internet üzerinden oynanan ve çoğu Milli Piyango İdâresi gibi devlet eliyle “sunulan” şans ve talih oyunlarının daha yaygınlaştırlııp azdırılacağından yakınmaktalar…
Bu arada, iddia edilen “okul iklimi” oluşturulmamış. Medyanın da telkin ve tahrikiyle şiddet, müstehcenlik, sefâhet, eğlence kültürünün enjektesine karşı Millî Eğitim’in etkin bir tedbiri yok. İlkokul sıralarına kadar indiği Emniyetin resmî raporlarıyla tescil edilen uyuşturucu, içki ve kötü madde bağımlılığı gibi hastalıkların önü alınmış değil. Mânevî terbiye eksikliği özellikle gençleri ve çocukları kompleksli kalabalıklara katıp felâkete sürüklerken, ezberle sınıf geçen mânevî terbiyeden yoksun öğrenciler başkalarına benzemeye yeltenmekle mahvolmakta.
Devletin kontrol ve himâyesindeki “toto-loto” kumarıyla, televizyon ve internetin âileyi, gençleri ve çocukları saran, toplumu felç eden tahribatı gün geçtikçe artıyor. Reklâmlara kadar her fırsatta müstehcen görüntüler, dizi ve filmlerdeki ahlâk dışılık ve şiddet, yıkıcı yayınlar, körpe zihinleri zehirliyor. Çocukların psikolojik gelişimleri bozuluyor.
Sefâhet ve eğlence, oyun ve oyuncaklar, Bediüzzaman’ın beyânıyla, “çocukların nâzik dimağlarında ve ileride uzun arzuları taşıyan zayıf kalblerinde ve mukavemetsiz (dayanaksız) ruhlarında tahribat”a sebebiyet vermekte. Mânevî hayatlarını söndürüp ufuklarını daraltmakta, mutsuz ve umutsuz etmekte. (Şuâlar, 201-205)

“OKULLAR YETERSİZ VE VERİMSİZ”
Ve işin garip tarafı, zaman zaman sözde kalan bazı “önlem ve uyarılar” yapılsa da, “hevesatları galeyanda, hissiyata mağlup, cüretkâr akıllarını her vakit başlarına almayan o gençlerin” Allah ve âhiret inancını kaybetmelerine, sosyal hayatın en mühim esasları olan hürmet ve merhameti ciddî şekilde sarsan cemiyetin zehirlenmesine ve gençliğin dejenerasyonuna karşı ciddî mânevî tedbirler alınmamakta.
Çarpıcı olan, karman çorman olan, laçkalaşan ve sürekli değiştirilip revize edilen “eğitim sistemi”ndeki belirsizliğin, “okullar yetersiz ve verimsiz” itirafında bulunan Millî Eğitim Bakanı’nın ikrarıyla devam etmesi. Hâlâ hiçbir ciddî önlemin alınmaması…
“Sınav sistemi”ndeki karışıklığa karşı “İlerleyen zamanlarda bazı merkezî sınavlarda klasik sorular sormayı planlıyoruz. Açık uçlu soruları değerlendirmek için öğretmenlerimizden bir kısmını eğitimden geçireceğiz” diyen Bakan’ın, “Fatih projesinden faydalanmayı düşünüyoruz. Bunu başarabilirsek 6 ve 7. sınıfları da sisteme dahil edeceğiz” diye varsayımlarla konuşması bunun tezâhürü.
Bir yandan, “Riskleri var diye yeni sistemi uygulamaktan vazgeçemeyiz” derken, diğer yandan eğitimle alâkalı birçok konuda öğrenci, veli ve kamuoyu endişelerine karşı, hâlâ “Bunlar hep ris,k ama göğüs germeliyiz. MEB, eline yüzüne bulaştırdı diyecekler. Ama bir şekilde bu sistemi oturtmak zorundayız” diye konuşması, Millî Eğitimin sorunlarının devam ettiğinin ifâdesi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder