Cevher İLHAN |
cevher@yeniasya.com.tr |
“MİLLÎ EĞİTİM”İN ÇÖKÜŞÜ – 1 | ||
| ||
Millî Eğitimin birçok sorunu var. Üst-üste yığılan sorunlar âdeta birbirini tetikliyor. Bu kez içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Yatırım ihtiyaçlarıyla 21 milyar lirayı bulacağı belirtilen “4+4+4”le 12 yıla çıkarılan zorunlu eğitimle, yeni yılda bir milyona yakın artan öğrenci ve öğretmen sayısından ders müfredatına, ek sınıf ihtiyacına adar altyapı yetersizliği hesaplanmadan gidilen “sistem değişikliği”, sorunları daha da ağırlaştırmış. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) geçen yıl yaptığı bir araştırmaya göre 12 yıllık eğitimin OECD standartlarında eğitim kalitesine çekilmesiyle 24 kişilik sınıflarda eğitim verilmesinin toplam mâliyetinin 36.6 milyar lira olduğu tesbit edilmişti. Bu bütçenin Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2012 bütçesinin neredeyse tamamına denk geldiği dikkate alındığında, Meclis’te ve kamuoyunda yeterince tartışılmadan popülist söylemlerle apar-topar geçirilen “yeni sistem”in akıbeti rakamlarla peşinen ortaya çıkıyor. Gerçekten gelinen noktada beş yaşında okula başlama mâcerasından cayılsa da, ne derslik kapasitesi, ne de fizikî kapasite ve bütçenin yeterli olmadığı meydanda. Bu çarpık hesaplamanın ceremesini de en evvel milyonca öğrenci çekiyor. Meselâ Japonya’dan Kore’ye, İngiltere’den Amerika’ya, dünyanın birçok yerinde eğitime zarar verdiği ve öğrencilerin dikkatlerini dağıtıp ahlâkî yapısını ve hatta psikolojilerini bozduğu gerçeğiyle kız-erkek karışık eğitime son verilirken, Türkiye’de halâ “karma eğitim”e bir “çağdaşlık” nazarıyla bakılıp ciddî bir tedbire gidilmemesiyle bu alandaki tahribatın devam etmesi, bunlardan biri. Yine Başbakan’ın 20 milyon öğrenciye dağıtılacağını söylediği “Fatih projesi” kapsamındaki “tablet bilgisayar”ın onbinlere dağıtılması, “akıllı tahta”nın 17 ilde 52 okulla sınırlı kalması da bir başka gösterge. Kontrollü muhtevalı olacağı bildirilen “tabletler”de internete erişimin zaman içinde gelişme sürecine bırakılması, meselâ öğrencilerin bu kez evde –tablette- gazete ve kitap okuyamaması, bir diğer sorun… ANKARA, “TAAHHÜD ETMİŞ” AMA…Keza, eğitimin temel sorunlarından biri olup insan hakları ve hürriyetlerinin başında gelen ve demokratik bir anayasal hak olan eğitim ve öğretim hakkıyla din eğitimi ve öğretimi bir türlü lâyıkıyla verilmiyor. Oysa din ve ahlâk öğretimi ve eğitimini doğrudan denetimi ve gözetimine yükleyen Anayasa’nın 24. maddesi, din kültürü ve ahlâk öğretimini ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında sayıp “bunun (okulların) dışındaki din eğitimi ve öğretimini kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcilerinin talebine bağlıyor. Ayrıca yine Anayasanın 90. maddesi ile anayasanın ve yasların üstünde iç hukuku da bağlayan, “aykırılık” iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bile başvurulamayan, kanun hükmündeki Türkiye’nin imza attığı “milletlerarası andlaşmalar”a uyma mecburiyetiyle, Ankara’nın AB demokratik kriterleri arasında taahhüd etmiş. Ankara, Türkiye’nin AB Müstesebatının Üstlenmesine İlişkin Ulusal Programı’nda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Ek 1. Protokolü 2. maddesinde “hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz; devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken, anne ve babaların çocuklarına, kendi dinî ve felsefî inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme haklarına saygı gösterir” esasının gereğini vaad etmiş. Ve AİHS’nin 17. maddesinde yer alan “Vatandaşların düşünce, vicdan, din, inanç ve ibadet özgürlüklerinin, dinini öğrenme ve yaşama hakkının kolaylaştırılmasını teminatı”nı kabul etmiş… SORUNU DERİNLEŞTİRİYOR…Bilindiği gibi, bütün bunlara bağlı olarak okullarda, İslâmiyet dışındaki dinlerin ve hatta Hıristiyanlık ve Musevilikle kalınmayıp Uzakdoğu batıl inanışların birer “din” olarak okutulduğu haftalık kısıtlı “din kültürü ve ahlâk bilgisi” derslerinin sayısı ve müfredatı oldukça yetersizdi. Öncelikle devletin üzerine alıp vatandaşa bırakmadığı ilköğretimin ancak dördüncü sınıfında verilmeye başlanan ve ortaöğretimde haftada bir-iki saatle geçiştirilen ve kifâyetsiz kalıyordu. Ne var ki “4+4+4”le Millî Eğitim Temel Kanunu”nda yapılan değişiklikle, “Temel Dinî Bilgiler”, Kur’ân-ı Kerîm dersi” ve Peygamberimizin Hayatı” adı altında ortaokul ve liselerde okutulacak seçmeli dersler kapsamına alındı. “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” müfredatının geliştirilmesi içini hakkıyla doldurması, müfredatını zenginleştirmek yerine gerekirken, “4+4+4”le “seçmeli”ye bağlaması, sorunu daha da derinleştiriyor. Bu derslere karşı ciddiyeti zaten azaltıyor… İşin gerçeği şu ki, “4+4+4”le 28 Şubat “postmodern darbe” dayatması “8 yıllık zorunlu eğitim”in 12 yıla çıkarılmasıyla kalınmayıp, “zorunlu” halde iken bile yetersizliğinden yakınılan “din dersleri”nin ancak ikinci kademede verilecek bazı dil bilgisi dersleri gibi “seçmeli dersler” kategorisine alınması, “din öğretimi”ne dönüşen “din eğitimi”ni uygulamada daha da zayıflatıyor… Millî Eğitim’in bu temel sorununun mutlaka çözümü gerekiyor… | ||
21.09.2013 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder