30 Eylül 2013 Pazartesi

MADDİ VE MANEVİ KALKINMA İÇİN EĞİTİM


27 Eylül 2013, 09:15

Cevher İlhan
Eğitim meselesi, 17 milyona yakını ilk ve ortaöğretim olmak üzere yüksek okullarla 20 milyon öğrenciyi, bir milyonu aşan öğretim kadrosunu ve 30-40 milyon veliyi doğrudan ilgilendiriyor; lâkin temelde maddî ve mânevî kalkınmayı ve ülkenin geleceğini alâkadar ediyor.

Bunun içindir ki Bediüzzaman, “Hamidiye Alaylarına Dair Beyân-ı Hakikat” başlıklı makalesinde, Osmanlının son döneminde “maarif projesi”ne önem verir. Yabancı devletlerin ve gizli servislerin, özellikle Doğu’da tahrik ve propagandalarla bölgeyi anarşi ve kargaşayla ifsada sürükleyip hadiseler çıkarması ve rahatsızlık şikâyetlerinin artması üzerine “eğitimin gereği”ni vurgular.

Ecnebilerin aşiretleri tahrik ve fitne propagandasıyla bölgeyi Osmanlıdan ayırmak ve iftirak kışkırtmalarına mukabil, bölgedeki aşiretlerden teşekkül ettirilen alayların düzenli ordu birlikleri emrinde hayırlı hizmetlere örnek gösterdiği “Hamdiye Alayları”nın lağvı (kökten kaldırılması) yerine ıslâhının gereğini kaydeder. (Eski Said Dönemi Eserleri, 19-21; Şûra-yı Ümmet Gazetesi, 6 Teşrnisanî 1324-19 Kasım 1908, sayı 46)
“Medeniyet cennetinin-bahçelerinin ve yükselme yolunun birinci kapı basamağı”na ancak açılan “bostan-ı maarifle (eğitim bahçesiyle) çıkılacağını, Hamidiye Alaylarını eğitim hususunda hakikat ışığıyla aydınlanan “küçük bir pencere” olarak târif eder. İttihadın, terakkinin topyekûn bir “maarif projesi”nin hayata geçirilmesiyle esaslı bir eğitimle olacağına dikkat çeker. Sıkıntıları daha da arttırıp ölümcül etkilere sebebiyet veren cehâleti, husûmeti, ihtilafı ve kavga ve kan davalarını ortadan kaldırmanın, birlik ve bütünlük içinde maddî ve mânevî kalkınmanın birinci âmilinin eğitim olduğunu belirtir.

Halkın “hayat mâdeni ve ittihadın temeli ve büyük râbıtası” olarak “medenileşme kabiliyetini” ancak eğitimle gösterebileceğini anlatır. Maarifi, “meşrutiyetle (demokratik idâre ile) yeni uyanmış efkâr-ı umûmiyenin (kamuoyunun) dürbünü ile istikbalde keşfedeceği millî hayatın mâdenlerini işletip Osmanlının ayrılmaz parçası olan sadâkâtı tahkim ve te’sisine mükemmel bir sebeb” târif eder. (a.g.e.)

“MAARİF PROJESİ”NİN ÖNEMİ…
Yine bu gerekledir ki, bir Osmanlı münevveri olarak Bediüzzaman, maarifinin tesisini, “efkâr-ı umûmiyenin (kamuouyun) dürbünü, keskin kılıcı” olarak çözümü, öncelikle maarifte görür. Bunu, “Bizim düşmanımız, cehâlet, zarûret (fakirlik) ve ihtilâftır, bu üç düşmana karşı san’at (sanayi), mârifet (eğitim) ve ittifak silâhıyla cihâd edeceğiz” formülüyle hülâsa eder. Cehâleti, atalet (tembellik) ve dindeki zaaftan türeyen kötü ahlâkla birlikte bir maraz olarak teşhis eder. (a.g.e., 31)

“Cehâlet, fakirlik, keşmekeş ve dahilî ihtilâf” olarak teşhis ettiği üç düşmana karşı, “üç elmas kılıç” ve “üç kıymettar cevher” olarak tavsif ettiği, “ittihad-ı millînin (millî birliğin), sa’yi insaninin (insanî hizmet ve emeğin) ve muhabet-i millînin (millet sevgisinin), din, nâmus ve gayret lisânıyla muhâfazasını ister.

Osmanlı coğrafyasında, “maarif-i cedide” dediği medeniyetin lüzumlu fenlerinin müsbet ilimlerin mekteplerde medreselerdeki dinî ilimlerle beraber okutulmasının önemi üzerinde durur. Birbirinden kopuk hale gelen tekye, medrese ve mektebi buluşturan ve barıştıran “vicdanın ziyâsı (ışığı) din ilimleriyle aklın nuru olan fen ve bilimin birlikte okutulması” çerçevesinde geliştirdiği “maarif projesi”ni ehemmiyetle önerir.
Maarifi, “millî hayatın birlik ve bütünlüğünün teminatı, kefili ve hukukunun muhâfazası olan efkâr-ı umumîyeyi (kamuoyunu) tenvir (aydınlatma) ve parlatmakla ittihadı ve maarifi tesisle cehâleti izâle edeceğini” belirtir.

“OKUMAK, YİNE OKUMAK, YİNE OKUMAK!”
“Birinci düşman” olarak nitelediği “fakirliğin” istilâsına yardım eden cehâlete, ihtilâfa ve “muâdat-ı câhilâne”ye (bilgisizce karşılıklı düşmanlığa) karşı “birinci kılıcımız olan maarif, ikincisi ittifak ve muhabbet-i millî (millet sevgisi) ve üçüncüsü de “teşebbüs-ü şahsî (şahsî girişimcilik) ve sa’yi nefsî (şahsî çaba ve gayret)” için her şeyden önce maarifi önemser. (Eski Said Dönemi Eserleri, 25;Kürt Teâvün ve Terakkî Gazetesi, 22ve 29 Teşrnisani 1324, 12 Aralık 1908) sayı 2, sayfa 13)

Bunun içindir ki, Doğu’daki mânevî etkisini ve bölge üzerindeki nüfuzunu bilen Şeyh Said’in mektupla “kıyam” çağrısına, “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz; kardeşi kardeşle çarpıştırmayız. Bu şer’an câiz değildir. Kılıç, hâricî düşmana karşı çekilir. Dahilde (içte) kılıç kullanılmaz. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz, yoksa akim (neticesiz) kalır; birkaç câni yüzünden binlerce mâsum kadın ve erkek telef olabilir” ikazıyla red cevabına, “Bu zamanda yegâne kurtuluş çâremiz, Kur’ân ve iman hakikatlarıyle, tenvir (aydınlatmak) ve irşad etmektir (eğitmektir)” çâresini yazar. (Tarihçe-i Hayat, 135, Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 268-269)
Bediüzzaman’ın bir asır önce devrin gazetelerinde, çeşitli zeminlerde ve daha sonra eserlerinde ifade ettiği bu temel tezlere bu ülkenin bugün de büyük bir ihtiyacı vardır.

Ülkenin demokratikleşmesinden sanayileşmesine, adına peşpeşe “paket”ler açılan “açılımlar”dan “Güneydoğu-Kürt meselesi”nden “kardeşlik projesi”nnin ikamesine kadar, bütün sorunların ötesinden ancak eğitimin ıslâhı ile gelinir.
Gerçek şu ki, temel sorun olarak “eğitim sistemi” ıslâh edilmeden ve eğitimin demokratikleşmeden, ideolojik kelepçelerden kurtarılmadan Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmüyor.

Ve en son Ekonomik Kalkınma ve işbirliği Örgütü’nün (OECD) hazırladığı yıllık “eğitim raporu”nda “akademik başarı listesi”nde Türkiye’nin matematik, fen bilimleri ve okuma alanlarında 43. sırada sonlarda yer alması ve halen 100 dünya üniversitesinden ilk 10 üniversiteye girememesi, Türkiye’de eğitimin ehemmiyetini ortaya koyuyor.

Bu bakımdan, Bediüzzaman”ın “Son vasiyetim şudur: Okumak, yine okumak, yine okumak! Sonra birbirinizin elini sıkı tutmak, ittihat etmek, ittifak âleminde yaşamak!” tavsiyesiyle, birlik ve beraberlik içinde Türkiye’nin maddî ve mânevî kalkınmasının temel zemini olan eğitim sisteminin ıslâhından başka çâre görünmüyor. (Eski Said Dönemi Eserleri, 25)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder